KORONAVİRÜS: KEHANET VE BİLİM

KORONAVİRÜS: KEHANET VE BİLİM

Nayan CHANDA’nın ODTÜ Yayıncılık tarafından Türkçe’ye kazandırılan “Küreselleşmenin Sıradışı
Öyküsü” kitabı…
2009 yılında Türkiye’de ilk baskısını yapan kitap, 2007 yılında Yale Üniversitesi tarafından Amerika’da
yayınlanmıştır.
Chanda, küreselleşmeyi ilk insan fosillerinden yola çıkarak M.Ö. 50.000 yılından bugüne değin uzanan
destansı bir yolculuk olarak görmekte ve her dönemin farklı aktörleri ile küreselleşme hikâyesine katkı
sağladığını ifade etmektedir. Kadim ticaretten e-ticarete, vaizlerden maceracılara, kölelere, profesyonellere, mikroplara kadar küreselleşmeye katkı sağlayan aktörleri akıcı bir dille anlatan kitap,10 bölümden oluşmaktadır. Birbirinden ilginç bilgilere ulaşacağınız kitap, küreselleşme çalışacaklara çok fazla kaynak da sunmaktadır.

KISACA KÜRESELLEŞME

Küreselleşmeyi Buzul Çağı’nın sonlarında Afrikalı atalarımızın kıt kaynaklar nedeniyle yiyecek bulmak ve güvenlik ihtiyacı için yerlerini terk etmeleri ile başlatan Chanda alışverişi, küreselleşmenin tarih boyunca en önemli aktörü olarak görmektedir. Aylarca yol alan deve kervanları, muson rüzgarlarına göre şekillenen yelkenliler, konteynır gemileri ve şimdi internetten alışveriş…

Bir zamanlar Hindistan’da el dokuması yapanlar bugünlerde çağrı merkezinde telefonlara bakıyor, yazılım programlıyorlar. Diğer taraftan vaizlerin küreselleşmeye etkisi yadsınamaz. İkna yetenekleri ile insanları dünyanın en ücra köşelerine göndermeyi başardılar. İbn-i Battuta, Macellan gibi maceraperest gezginler turizmin öncüleri oldular. Büyük liderler de küreselleşmeye önemli katkı
sağladılar. Fetih arzusu ile gen, bitki ve hayvan örneklerinin yer değiştirmesini sağladılar. Kölelerin uzak diyarlardan koparılıp bambaşka coğrafyalara taşınması, mikropların da kıtaları aşmasına yardımcı oldu. Günümüze doğru yaklaştıkça modern ticaret dünyayı küresel bir köy haline getirdi.

KARANTİNANIN DOĞUŞU

Kitap okuyucuya küreselleşmenin hikâyesini anlatırken aslında tarihi, insanın etkilediği ve etkilendiği her şeyin hikâyesi şeklinde sunmaktadır. Sayfaları çevirirken onlarca anekdot içinde adeta kayboluyorsunuz. Bunlardan biri de mikropların\virüslerin küresel aktör olarak hikâyeleri…

Kitapta mikroplara dair onlarca örnek bulunmakta. Bunlar arasında dikkat çekenlerden biri karantinanın doğuşunu anlatan bölüm. Yolcuların karantinaya alınması ile ilgili bilinen ilk örneğe 1377 yılında rastlanılmaktadır. Venedik kolonisi Ragusa tarafından Dalmaçya sahilinde uygulanan karantinada vebadan kaçanlar gözaltında tutuldular. İtalyanca quarantenaria’dan karantina kelimesi türerken, bulaşıcı hastalıkla mücadele etmek için gözlem yerleri, tecrit odaları, dezenfekte yöntemleri de geliştirilmeye başlanmıştır.

Kitapta Güney Amerika’daki milyonlarca yerlinin ölümüne neden olan ithal çiçek hastalığı gibi onlarca bulaşıcı hastalık anlatılmaktadır. Corona’ya giden yolda, yaklaşık 100 yıl önce yaşanan salgının anlatıldığı bölüm ise dikkat çekicidir.

İSPANYOL GRİBİ

Bugün tüm dünyayı saran Corona virüs salgınından yaklaşık yüzyıl önce İspanyol gribi vakası yaşanmıştı. 1918 yılında özellikle İspanya’da etkili olan hastalığın Çin’den geldiği düşünülmektedir.
Avrupa’da ortaya çıktıktan bir yıl sonra Amerika’da görülen grip, Amerikan nüfusunun neredeyse 1\3’ünü etkilemiştir. Dünya nüfusunun ise 1\5’ine bulaşan grip 40 milyona yakın ölümün faili olarak kabul edilmektedir (Bazı kaynaklarda ölü sayısının 100 milyona ulaştığı yazmaktadır). Hastalığın adının İspanyol gribi olmasının sebebi ise hastalıkla ilgili bilgilere İspanya’da sansür uygulanmamasından
dolayı vaka sayısının diğer ülkelere göre daha çok görüldüğü düşüncesi idi.

Ünlü grip uzmanı Shortridge, dünyada bilinen tüm grip salgınlarının Çin’de, insanlar ile hayvanların yanyana yaşadığı yoğun nüfuslu kentlerden çıktığını düşünmektedir. I.Dünya Savaşı sırasında da Çinli işçilerin müttefik güçler için Avrupa’ya çalışmaya giderken yanlarında grip salgınını başlatan virüsleri götürdüğü ve İspanyol gribini başlattıkları düşünülmektedir.

KİTAPTAN İLGİNÇ BİR ALINTI

“… Bir sonraki grip salgını SARS 2003 yılında ortaya çıktığında, yalnızca altı ay içinde Çin’den Güney Afrika’ya ve Avustralya’ya ve Brezilya’ya yayıldı. SARS ilk kez, Çin’in güneyindeki Guangdong eyaletinde, bazı insanlar akşam yemeğinde vahşi misk kedisi yerken ve yemekleriyle birlikte, insanların bağışıklıklarının olmadığı yeni mutasyona uğramış CORONA virüsü yediklerinde görüldü.
Yemek yiyen Çinlilerden biri, son derece bulaşıcı olan hastalıkla Hong Kong’a gitti ve bir otelde kaldı.
Dünyanın en önemli turist ve iş merkezlerinden biri, kısa zamanda dünyanın en bulaşıcı hastalığını en fazla yayan yer haline dönüştü…”

Hikâye çok tanıdık değil mi?

Hastalık ilk kurbanlarını alınca Dünya Sağlık Örgütü uluslararası yolculuk konusunda tavsiyelerde bulunmaya başladı. Birçok uçuş iptal oldu. Havaalanları ıssızlaştı, yüzü maskeli insanlar her yerde görülmeye başlandı, okullar ve işyerleri kapandı. Pekin’de üç hastane mühürlendi. Evden çıkma yasaklarını okul, sinema ve eğlence yerlerinin kapatılması izledi. Akabinde dünyanın pek çok yerindeki

liman ve havaalanlarında katı uygulamalar başlatıldı. Yüzyıl önceki İspanyol gribinden dört kat öldürücü olan bu yeni virüs kurbanlarının %10’unu öldürdü.

Virüslerin küreselleşme hikâyesini çok daha eskilerden bugüne anlatan kitap fazlasını merak edenler için yeterince bilgi sunmakta. Aynı zamanda insanlığın M.Ö. 50.000 yılında başlayan yolculuğunu çok keyifli takip edebileceğiniz bu kitabı şiddetle tavsiye ederim.

SONUÇ YERİNE… KEHANETTE BULUNMAK!

Bu kitapla tanıştığımda yıl 2013’tü. Kitabın virüslerle ilgili bölümünü okuduğunuzda Çin kaynaklı virüslerin tüm dünyaya belli aralıklarla nasıl yayıldığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Eğer 2013 yılında insanların her geçen gün daha fazla noktaya yolculuk ettiği bilgisini de üzerine ekleyerek“Önümüzdeki yıllarda Çin’den tüm dünyaya hayvanlardan kaynaklı bir bulaşıcı ha stalık yayılacak ve birçok ölüme neden olacak” diye bir tweet atsa idim KAHİN mi olacaktım yoksa BİLİMSEL öngörüde mi bulunmuş olacaktım?

Kararı size kalmış… Ama isterseniz on sene sonrasına şu anda bir tweet atın!

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

TÜFEK, MİKROP VE ÇELİK” KİTABI ÜZERİNEN KORONAVİRÜSE

“TÜFEK, MİKROP VE ÇELİK” KİTABI ÜZERİNEN KORONAVİRÜSE

 

Profesör Jared DIAMOND tarafından 1997 yılında kaleme alınan “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabı, Pulitzer Ödülü sahibi olup, en iyi bilim kitabı dalında da ödül sahipti. Eser 2005 yılında National Geographic tarafından belgesele dönüştürülmüştür. İnsanlık tarihini anlatan kitap, medeniyetler tarihine farklı perspektiflerden bakmaktadır.

Kitabın tahlili uzun satırlar gerektirmekle beraber, şimdilik dünya gündemine ilişkin kısa bilgi vermekle kapsamı sınırlı tutacağız. Kitabın üçüncü kısım on birinci bölümü “”Öldürücü Bir Armağan: Hayvan Varlığı Mikropların Evrimi” başlığı ile sunulmaktadır.

Bu bölümde mikroplar ile insan arasındaki ilişki herhangi bir okuyucunun anlayabileceği yalınlıkta anlatılmaktadır. Mikropların insan vücuduna nasıl girdikleri, vücudun verdiği tepkiler, bağışıklık sistemi ve aşı yoluyla bertarafı evrilebilen mikroplar…

Yine bu bölümde insanlık tarihinin en büyük salgını hakkında bilgiye de rastlıyorsunuz. I. Dünya Savaşı sonrası 21 milyon insanın ölümüne neden olan grip salgını… 1300’lerdeki kara veba, 1800’lerdeki tüberküloz gibi insanlık tarihi boyunca ortaya çıkan salgın hastalıklar, bunların tahribatı ve ortak özellikleri de detaylı şekilde anlatılmaktadır.

 

Kitapta salgın hastalıklar ile hayvanlar arasındaki ilişki de detaylı ele alınmaktadır. Koronavirus ile ilgili farklı ortaya çıkış senaryolarını değerlendirmeden önce mutlaka “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabına bakılmalıdır. Hayvanlardan insana geçen mikropların nasıl hareket ettikleri, aşamalarla anlatılmıştır. Hayvanlardaki bir mikrobun insana geçip evrimleşmesi, insandan insana bulaşarak yayılmaya çalışması, hayvanlara özgü bir hastalıkken tamamen insanlara özgü bir hastalığa dönüşmesi de yine mikropların yetenekleri ile ilgilidir.

İnsanlar arasında ayırım yapan mikroplar herkeste aynı etkiyi de göstermeyebilmektedir. 1500’lerde Aztekler ve İnkaların yok oluşuna neden olan Batının askeri gücünden ziyade dışardan getirilen mikroplardı. Mikroplar, sayısal bakımdan işgalcilere göre çok üstün olan Aztek ve İnkaların sonunu hazırlamıştı. Daha önce bu mikroplarla karşılaşmayan Amerikan yerlilerinin başlıca ölüm nedeni mikroplardı.

Kitabın bahsi geçen bölümü, mikroplarla ilgili daha birçok detaylı bilgiyi paylaşırken kendi Koronavirus senaryonuzu kurgulamakta size yardımcı olacaktır.

 

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

1 MAYIS TARİHİ VE TAVSİYE KİTAP

 

1 MAYIS TARİHİ VE TAVSİYE KİTAP
Hamsiköylü olmam hasebiyle sütlaç üzerine söyleyecek çok sözüm var. Ama asla sütlaç diye içine nişasta konulmuş, muhallebi kıvamındaki tatlının sütlaç olduğunu iddia edenlerle münazaraya girmem. Zira, o tatlının sütlaç olmadığını bilmeyen birinin iddiasındaki ısrarı kavramsal bir problemdir ve ne kadar överek anlatsa da, o tatlı sütlaç değildir!
Akademide öğretilen temel bilgilerin başında kavramsal çerçevenin iyi anlaşılması ve akabinde çalışmanın\konuşmanın girişinde ortaya konulması gelmektedir. Bunu şiar edinmiş biri olarak kavramlarını iyi bilmediğim konularda daha ziyade dinleyici olmayı tercih ederim.

Bu açıdan 1 Mayıs üzerine görüş, dilek, temenni ortaya koyan ve misyonu bu kavramla adeta müsemma olan kişilerden de kavramın ihtiva ettiği tarihsel boyutu ortaya koyup günümüze dair tahlil sunmalarını beklerim. Özellikle çalışanların emeklerinin savunucusu olmak 1 Mayıs’ta ve akabindeki yıllarda neler olduğunun idraki ve tarihsel misyonun yüklediği sorumluluğu yerine getirme bilinci ile ancak yerine getirilebilir. Aksi halde birileri sütlaç yaptığını iddia eder, diğerleri de sütlaç yediğini zanneder!

1 Mayıs için “işçi ve emek bayramı” ifadesini hep görürüz ama kökeni ya da manası hakkında cevap verebilen insan sayısı çok azdır. 1 Mayıs işçi günü, 1886 yılına dayansa da koşulların olgunlaşması, sosyal politikanın da neşet etmesini zaruri kılan problemlere dayanmakta ve 1 Mayıs’ı takip eden günlerde de cereyan eden bir dizi olayla ilgilidir. Amerika genelinde yaklaşık 1 milyon işçinin bir günde harekete geçtiği düşünülürse, işçileri zorlayan koşulların anlamlandırılması daha kolay olacaktır ve bugüne dair muhasebe de gerçekçi yapılacaktır.

1 Mayıs 1886 yılında Amerika’da sadece Chicago’da 80.000 işçinin, 1867 yılında çıkan çalışma saatleri ile ilgili yasanın hala uygulanmamasına yönelik itirazları takip eden günlerde gözyaşı, entrika, idam, özür…’lere dönüşmüştür.

Konunun meraklıları ve misyonerlerine İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Hocası ve Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof.Dr. Mehmet Ö.Alkan’ın makalesini tavsiye ederim. “1 Mayıs Tarihinin İzinde… Chicago’dan İstanbul’a, Haymarket’ten Taksim’e” adlı makaleye Prof.Dr. Mehmet Ö.Alkan’ın Y.Doğan Çetinkaya ile birlikte hazırladığı “Tanzimat’tan Günümüze Türkiye İşçi Sınıfı Tarihi 1839-2014” kitabından ulaşılabilir. Kitap, belge ve fotoğraflarla zenginleştirilerek okuyucusuna doyurucu bilgiler sunmaktadır. Keyifli okumalar…

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

“Türk İslam Tarihine Yön Veren Mektuplar” sergisi İstanbul’da sanatseverlerle buluştu

Türk İslam Eserleri Müzesi’nde açılan sergide, Hz. Muhammed’in İslamiyet’e davet metodolojisinin şifrelerini veren, diplomasinin öncülleri olan mektupların yanı sıra Osmanlı padişahları, Timur İmparatorluğu Emiri Timur, Hun Kralı Attila ve Mustafa Kemal Atatürk’e ait mektuplar yer alıyor.

PTT Çalışanları Dayanışma Derneği üyesi yazar Murat Cahid Kuvvet, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Batı’nın 16-17. yüzyıldan beri oluşturmaya çalıştığı insan hakları, özgürlük ve demokrasi gibi hakim paradigmaların bugün yerle bir edildiğini belirtti.

Kuvvet, Gazze’de yaşananlara işaret ederek şunları söyledi:

“Peygamber Efendimiz de güçlünün güçsüzü istediği şekilde ve istediği yerde ezebildiği bir zamanda gelmişti. Peygamber Efendimiz, insanlık açısından evrensel şeyler söylüyordu. Bizim de onun bu mesajlarına ‘farklı olarak neler yapabiliriz’ şeklinde bir düşüncemiz oldu. PTT Çalışanları Dayanışma Derneği olarak bu mektupların anlaşılması bizim için önemliydi. Dolayısıyla bunları Türkçeye çevirdik. Hem İslamiyet açısından hem de günümüz açısından çok fazla şeyler söylediği için böyle bir sergi düzenledik.”

– “Efendimizin davetindeki üslubunu, yöntemini, İslamiyet’in o güzel taraflarını görmüş olacaklar”

PTT Çalışanları Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Ceyhun Konak da serginin yoğun bir hazırlık süreci olduğunu belirterek, “Bu mektupları gün yüzüne çıkarmak, çevirmek, kaynaklarından tasdik etmek uzun, meşakkatli bir şeydi ama ramazan ayının bereketi olsa gerek, Sultanahmet Meydanı’nda, Türk İslam Eserleri Müzesi’nde böyle bir sergi açmanın da muzafferiyetini, kültür ve medeniyet havuzumuza bir nebze olsun bir şeyler damıtabilmenin gururunu yaşıyoruz.” dedi.

Konak, sergiyi gezenler için karekod sistemi kullandıklarını dile getirerek şöyle konuştu:

“Bu karekodla sergideki mektuplara internet sitesinden ulaşabiliyor ve canlı dinleyebiliyorlar. Sergiyi ziyaret edenlere bir de küçük hediyemiz var. Sergiyle ilgili bir zarf yaptık, kişisel pul vesaire… Bu mektupların içine de Efendimizin mektuplarını koyduk. Burada hem Türkçe hem de İngilizceleri var. İnşallah gezenler Efendimizin davetindeki üslubunu, yöntemini, İslamiyet’in o güzel taraflarını görmüş olacaklar. Tam da İsrail’in Gazze’de yaptığı vahşet karşısında buna ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz.”

– Mektup Müzesi kurulması hedefleniyor
Sergide 25 eserin yer aldığı bilgisini veren Konak, “Efendimizin 13 mektubu var. Bunun dışında da Mete Han’dan, Fatih Sultan Mehmet’ten ve Akşemseddin’den örnek eserler koyduk. Hem Türk tarihi hem İslam tarihini böyle birleştirerek güzel bir sentez oluşturmaya çalıştık.” dedi.

Ceyhun Konak, dernek olarak Türkiye’de bir mektup müzesi kurmayı hedeflediklerini belirterek, “Bunun için de çalışmalar yapıyoruz. Bugün Samsun’da da Çanakkale Mektupları sergimiz oldu. Peş peşe iki farklı ilde sergi açmak da bize bir gurur oldu. İnşallah yakın zamanda bir mektup müzesini ülkemize katkı olarak sunabiliriz.” ifadesini kullandı.

Kaynak: AA

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Kamu Görevlileri Sendikacılığı

Kamu Görevlileri Sendikacılığı

Bu çalışmada Türkiye’deki kamu görevlileri sendikalarının mevcut problemlerinin temel nedenleri tespit edilerek, yeni bir başlangıç yapabilmek için
çıkış yolu aranmıştır. Bu itibarla geçmişin izleri ile mevcut durum birlikte
incelenerek çözüm önerileri sunulmuştur.
Türkiye’deki kamu görevlileri sendikacılığının mevcut durumuna ilişkin
sorunları temel başlıklara indirgemek için geriye gidilmelidir. Bu yolculuk aynı
zamanda Türk Demokrasisine dair bir panorama sunmaktadır. Günümüz örgütlü toplum anlayışına yönelik eleştiriler ekonomik, sosyal ve siyasal pencereden
aynı hikâyeyi resmetmektedir. Fakat resmin bütününü görebilmek ise çok geniş
bir bakış açısıyla olabildiğince geçmişten bugüne bakmayı gerektirmektedir.
Bu kitap salt kamu görevlileri sendikacılığını anlatma gayesi gütmemiş,
esasında örgütlü toplum olmanın ne anlama geldiğine dair sorunsalı açıklama
gayreti gütmüştür. Fakat bu çaba, toplum nazarında derin yanılgı ve hatalı bilgilerle mücadeleyi gerektirirken, diğer yandan Cumhuriyet öncesinden itibaren
sürekli kesintiye uğrayan bir demokratikleşme; temel hak ve hürriyetlerin elde
edilmesinin görünmeyen ama ağır yükünü kaldırma amacını da taşımaktadır.
Bu çerçevede, yazım süreci pek çok meşakkat barındıran bu çalışmanın
ortaya çıkmasında büyük katkısı olan, yönlendirmeleri ile her daim destek
aldığım kıymetli hocam ve doktora tez danışmanım Prof. Dr. Sayım Yorğun’a,
her çalışma talebimde beni kırmayıp saatler boyu alaka gösteren Prof. Dr. Halil
İbrahim Sarıoğlu’na, kendisini Kocaeli Üniversite’sinde her ziyaret edişimde çalışma üzerine detaylı incelemede bulunduğumuz ve pozitif enerjisi ile
şahsıma sürekli moral veren Prof. Dr. Abdulkadir Şenkal’a, kıymetli önerileri
ile çalışmaya destek veren Prof. Dr. Mustafa Aykaç ve Doç Dr. Doğa Başar
Sarıipek’e, ne zaman acil bir yardıma ihtiyacım olsa kendilerini çekinmeden
arayabildiğim ve çalışma tamamlanana kadar çok rahatsız ettiğim Doç. Dr.
Osman Akgül ve Dr. Muhammet Erkam Kocakaya’ya, kendisinden Türk Siyasal Hayatı dersini aldığım, sendikacılık konusundaki çalışmalarından faydalandığım ve doktora sürecimde de yönlendirmelerinden istifade ettiğim Prof.
IV
Dr. Mehmet Öznur Alkan’a, bana Prof. Dr. Sabri Fehmi Ülgener’i tanıtan ve
düşün dünyamda birçok konuyu yeniden sorgulamamı sağlayan, kendisinden
ziyadesiyle etkilendiğim Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar’a, bu çalışmanın ortaya çıkmasında çalışmalarından çokça istifade ettiğim başta Prof. Dr. Mesut
Gülmez ve Prof. Dr. Metin Kutal olmak üzere literatüre katkı sağlayan bütün
hocalarıma, bu tezde çalışmalarından yararlandığım araştırmacılara, üzerimde
ilkokul öğretmenim Nazım Çuhalı’dan bugüne kadar emeği olan, bu noktaya
ulaşmamı sağlayan bütün hocalarıma,
Beni yetiştiren, üzerimde sonsuz emeği olup haklarını ödeyemeyeceğim
Annem ve Nenem’e; manevi destek aldığım çocuklarım Ömer ve Ali’ye, kardeşim Özgür’e, gönül dostlarıma ve sürekli desteğini gördüğüm eşim Zeynep’e
minnettarlığımı sunarım.
Dr. Ceyhun KONAK
İstanbul, 2025

Tamamı için TIKLAYINIZ.

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

DEMOGRAFİK FAKTÖRLERİN YALAKALIK DAVRANIŞINA ETKİLERİ: BİR KAMU KURULUŞU ÖRNEKLEMİNE İLİŞKİN AMPİRİK ARAŞTIRMA

DEMOGRAFİK FAKTÖRLERİN YALAKALIK DAVRANIŞINA
ETKİLERİ: BİR KAMU KURULUŞU ÖRNEKLEMİNE İLİŞKİN
AMPİRİK ARAŞTIRMA

Ceyhun KONAK*
ORCID ID: 0000-0003-2766-3392
Öz: Günümüz iş hayatında tutum ve davranışlar dış etkenlere göre değişebilmektedir.
Özellikle kazanç sağlayan davranışlar zaman içinde alışkanlığa dönüşebilmektedir. Bu
davranışlara izin verilmesi halinde ise kurum kültürüne etki edecek düzeye
çıkabilmektedir. Bu davranışlar faktörlere göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu
araştırmanın amacı, katılımcılar ve yalakalık davranışı arasındaki ilişkiyi demografik
faktörlere göre inceleyen bir araştırmanın bulgularını ortaya koymaktır. Araştırmanın
regresyon sonuçları cinsiyet, kıdem ve eğitimin yalakalık davranışının açıklayıcı
değişkenleri olduğunu göstermiştir. Korelasyon analizi sonuçlarına göre, yalakalık
puanı ile kıdem arasında anlamlı ve negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca
deskriptif veriler, kıdem süresinin yalakalık puanı ile istatistiki açıdan anlamlı bir
şekilde farklılaştığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Yalakalık, Demografik Faktörler, Etik Dışı Davranış.

Tamamı için TIKLAYINIZ.

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Küreselleşme ve Yönlendirilen Tüketim

null

Küreselleşmeyle birlikte her şey çok hızlı bir şekilde değişiyor. Bu değişim doğal olduğu kadar suni olarak da gerçekleşmekte.
Ve bizler bu değişimin neresindeyiz?
İhtiyaçlarımız gerçekten sınırsız mı ya da bu birilerinin bize ezberlettiği bir şey mi? Değerlerimiz nasıl değişiyor? Reklamlar, ürün ve hizmetleri nasıl zorunlu ihtiyaç gibi gösteriyor? Subliminal mesajların amacı ne? Eski kavramı nasıl GDO’laştırıldı?
Neyin ve nasıl tüketileceğinin standart hale geldiği bir dünyada acaba ne kadar özgürüz? İsteklerimiz bizim mi yoksa başkalarının mı?
Pazarlamanın geldiği noktada artık her yol mübah mı? Dünyada AR-GE harcamaları en çok hangi sektörde yapılmaktadır? İlaçlar sadece iyileştiriyor mu? Kölelik neden kaldırıldı?
Bütün bu sorulara ve daha fazlasına cevap bulacağınız eser tüketirken nasıl tükendiğimizin hikâyesini anlatmaktadır

Uncategorized kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Hizmet Sektöründe Kelebek Etkisi: Çalışanların Katılımı

 

 

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın

DR. CEYHUN KONAYK SAYFASINA HOŞGELDNİZ

DR. CEYHUN KONAYK SAYFASINA HOŞGELDNİZ

Uncategorized kategorisine gönderildi | Yorum yapın